Tigin Kişmir: “Rüzgarın oğlu: Hilmi Karaca”
Ülkemiz spor tarihinde nadiren bir sporcuya takılan lakap kendi isminden fazla bilinir hale gelmiştir. Bir spor dalı düşünün ki yeni bir karakter ve isim yaratmış, büyük usta, büyük rallici, Hilmi Karaca, Namı diğer RÜZGARIN OĞLU.
Hilmi Karaca, 21 Ağustos 1953 yılında Gaziveren’de doğdu. 13 yaşında Gaziveren’de araba sürmeye başlayan Hilmi Karaca, 1970 yılında Lefkoşa’ya göç etmiş ve fırıncılık işi ile uğraşmaya, çalışmaya başlamış.
Hıza ve sürate meraklı olduğu için 1972 yılında bir yarış bisikleti alıp bisiklet yarışlarına katılmaya başlamış. Fakat buradaki sürat kendisine çok fazla yeterli gelmediği için 1973 yılında ilk arabasını, yani Mini 850’yi alır.
Kendisini yardım sever, tuttuğunu koparan, inatçı ve kararlı olarak tanımlayan Rüzgarın oğlu, bu özelliklerini bizlere yapmış olduğu ralli sporundaki başarıları ile de göstermiş ve tarih sayfalarında yerini almıştır.
İlk yarışına 4 Temmuz 1976 tarihinde Plümer koruluğunda yapılan otokros ile katılan Karaca, 5 kapı numaralı Mini 850 arabası ile start almış ve girdiği ilk yarışını 3.53’lük derecesi ile 8’inci sırada tamamlamıştır.
Otokros yarışlarından sonra başlayan rallilerde ise ilk co-pilot olarak Hayrettin Ersin’i yanına alan Hilmi Karaca, 1980 yılında co-pilotluğunu Zafer Altıntaş’ın yaptığı ve VW Beetle ile ilk kazandığı yarış olduğunu söyledi. Hilmi Karaca bu yarışın kendisinde ayrı bir yeri olduğunu belirtti. Ancak bunu söylerken de hiç unutamadığı rallinin kazandığı Zet ltd’in sponsor olduğu FAİ rallisi olduğunu ve co-pilotluğunu da Eşref Yücel’in yaptığını söylerken gözleri doluyor ve duygusal anlar yaşıyoruz (Eşref Yücel huzur içinde uyusun).
Ralli hayatının başladığı günden itibaren geçen 34 yıllık ralli hayatı içerisinde katıldığı tüm rallilerde birçok anı biriktirdiğini ve bu anıları unutmasının mümkün olmadığını, hatta kitaplara sığabilecek kadar ralli anılarına sahip olduğunu belirtti Karaca.
İçindeki ralli aşkı, tutkusu ve yarışma arzusunun hiçbir zaman bitmeyeceğini söyleyen Hilmi Karaca’ya ilham veren ralli pilotlarının ise Tony Pont ve Colin Mcrae olduğunu söyleyerek sohbetimize devam ediyoruz.
En büyük hayalinin ise bir ralli okulu açıp spora ve sporcumuza hizmet etmeye devam etmek istediğini, yeni sporcular yetiştirmek istediğini belirten Karaca, keşke gençlik yıllarına geri dönebilse ve bir Ford Escort ralli arabası ile Finlandiya’da yarışabilsem hayalini de kurmaya devam ediyor.
“İyi ki dediğim, çok şey oldu” diyen Hilmi Karaca, 1980 yılında Türkiye’de yapılan Günaydın International Rallisi’ne Yücel Paralik ve Mazhar Ünüvar ile 3 sporcu olarak katılıp ülkemizi yurt dışında ilk temsil eden kişiler olmaktan da çok gurur duyduğunu belirtti.
Hilmi Karaca ile sohbetimize devam ediyoruz ve yarıştığı dönemlerde ralli içinde hiç korkusu olmadığını fakat hayatındaki en büyük korkusunun yalnızlık olduğunu söyledi.
Ralli hayatında sporculuk dönemlerinde bir çok dost, arkadaş ve çevre edindiğini, ralli sporu içerisinde marka olan isimlerden biri olduğunu bu sporun kendisine lakap bile taktığını belirtirken Hilmi Karaca’nın yine gözleri doluyor ve devam ediyor…
“Bu spor benim için bir tutkudur. Ülkemiz şartlarında çok büyük paralar harcayarak tutkum olan bu sporu yapabildiğim en iyi şekilde yapmayı başardığıma inanıyorum fakat çok maliyet ve bütçeler gerektiren sportif bir faaliyet olduğu için sponsor çok önemli, başarıyı tamamlayıcı bir aktördür. Tutkum olan sporu yapmak için harcadığım paralarla belki 2-3 tane apartman sahibi olabilirdim. Düşünün ki o kadar yüksek miktarlar. Dile kolay, 35 yıl aktif sporcu olarak spordan kopamadım.” diyor ve ekliyor, “Bu spor sayesinde iş sahibi oldum ve hayatımı bu iş yerinden, mesleğimden kazandım.”
Eski organizasyonlar ve eski araçlar ile şimdikilerin kıyaslanamayacak kadar farklı olduğunu belirten Hilmi Karaca, “Şimdiki organizasyonlar çok profesyonelce hazırlanıyor, güvenlik tedbirleri ve yarış programları dünya standartlarında yapılıyor. Bundan dolayı KKTOK yönetimlerini kutluyorum ve başarılarının devam etmesini diliyorum.”
“Ralli araçları konusuna gelince, yukarıda da söylediğim gibi kesinlikle kıyaslanamaz. Şimdi araçlar çok hızlı, çok teknolojik, çok profesyonel. Ralli arabalarındaki sürat, denge, yol tutuş, fren noktaları, şanzıman sistemi, el freni sistemi inanılmaz derecede gelişti. Sanki de araçlar kendileri gidiyor durumundadırlar. Bizim zamanımızda böyle teknolojik gelişmeler olmadığı için kendimiz icatlar yaparak yarışıyorduk. Örneğin gündelik kullandığımız arabaların süspansiyonlarının içini yağ doldurarak sertleşmesini sağlıyorduk. Bazen çok sert oluyordu ve araba tamamen kontrolsüz bir şekilde sağa sola zıplayıp kontrolden çıkmaya çalışıyordu. Hatta benim St.Hillarion’da Ford Escort ile yaptığım kazayı hatırlıyorsunuz. Orada da aracın süspansiyonlarını o kadar bir sert yapmıştım ki araba kendi istediği yere gidiyordu ve timsah virajını dönerken yoldan çıkıp takla atmıştım. Şimdiki zamanda her şey çok profesyonel.”
“Yaklaşık 35 yıl aktif sporcu olarak yarıştım. Hiçbir yarışta hırs etmedim. Rakibim budur, şunu geçeyim, yok diğerini geçeyim, düşüncem olmadı. Her zaman tek rakip olarak kendimi gördüm ve kendi zamanlarımla yarışmaya çalıştım. Bizler için dostluk ve arkadaşlık çok önemliydi ve çok güzeldi. Herkes birbirine yardımcı olurdu. Bir aile gibiydi ve bizler için sporun yanında sosyalleşme de oluyordu.”
Hilmi Karaca ile sohbetimize devam ediyoruz. “İnsanlara, bu sporu yapan veya yapmayı düşünen herkese ilk önce insan olmalarını, yardım sever olmalarını, yarışırken arkadaşlarını ve arkadaşlık ortamlarını düşünerek birbirlerine karşı hırs yapmamalarını, tek rakiplerinin kendi zamanları olduğunu öğretmek isterim. Ha birde benim için çok önemli olan ve her zaman hayalini kurduğum ileri sürüş tekniklerini bilerek bu sporu yapmalarını öğretmek isterdim.”
Hilmi abime bir soru daha soruyorum. “Ralli sporunda keşke ve iyikileriniz oldu mu?” Hilmi abi gözlerimin içine bakarak; “Keşke İngiltere’de doğsaydım” diyor ve ekliyor; “İngiltere’de otomobil sporlarındaki hedeflerime ulaşmak çok daha kolay olurdu ve tüm hedeflerime ulaşabilirdim” diyor. “İyikim ise, iyi ki bu spora başladım ve hiç vazgeçmedim. İmkanım olsa yapmaya da devam ederim.”
“Peki” diyorum, “Dünya şampiyonasında yarışma şansın olsaydı hangi araçla, hangi dönemde yarışmak isterdin?” Hilmi Karaca, düşünmeden hemen cevaplıyor. “Çok beğendiğim, hatta aşık olduğum bir araba var, Ford RS 200. Bu arabayla Gr B araçların yarıştığı dönemlerde yarışmak isterdim. Dünya Ralli Şampiyonası sahnesinde ‘Rüzgarın Oğlu’nu göstermek için.” diyor ve gülüyoruz.
Ülkemizde ve dünyada kendisi için çok önemli sporcular olduğunu söyleyen Karaca, yetenekleri ve sürüş teknikleriyle hayran olduğu isimlerden Ahmet Şevketoğlu, Volkan Işık ve Sebastian Loeb’in çok farklı sporcular olduğunu belirtiyor.
“Sohbetimizin sonuna gelirken genç sporcu arkadaşlarımıza söylemek istediğin ne olurdu?” “Ülkemizde çok yetenekli genç rallicilerimiz vardır. İmkan verilirse tüm sporcularımız çok yeteneklidir. Ralli sporu bizlerin genlerinden gelen bir yetenektir. Benim bu arkadaşlarıma söylemek istediğim, hiçbir zaman rakiplerini küçümsemesinler. Yaptığı işi çok ciddiye alsınlar. Yarışı kazanmak için hırs yapmasınlar ve tek rakipleri kendi dereceleri olsun. Birbirlerine yardımcı olsunlar ve eski, tecrübeli abilerinden arkadaşlarından bilgi alarak, tecrübelerinden faydalanarak, rallideki stratejilerini belirlesinler. Ve araba sürmek keyif işidir. Trafikte sürat yapmadan, sürat ihtiyaçlarını güvenlik tedbirleri alınmış ralli parkurlarında, profesyonelce yapmalarını ve ralli sporuna başlarken en hızlı araba ile değil, alt seviyelerden başlayarak yükselmelerini, bunun kendi sürüş teknikleri için çok önemli olduğunu söylüyor.”
Ve ben de kendisine bu güzel sohbet için çok teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız.